Bütün tekil ve çoğul şahısları çağırıp bir tartışmaya tutulsak emin olun oradan birkaç tekil ve çoğul şahıs sedye ve tabutla ayrılır. Çünkü tartışma adabımız tahammül adabımızdan daha beter.
Tahammül kelime anlamı (nesneler için) zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilme gücü, dayanma, kaldırma, dayançtır (insanlar için) olumsuz, zor, kötü, güç durumlara dayanabilme gücü, dayanç, dayanma, kaldırma, katlanma anlamlarına geliyor. Birde bu kelimeye (-süz) eki getirilerek olumsuzu yapılıyor. İşte meselede burada çıkıyor.
Artık günümüzde kimse zoruna gelen bir şeye dayanmak katlanmak zorunda olmadığını düşünüyor.Bu yüzden hep bir karşı koyuş, hep bir isyan ruhu var.Ve ne yazık ki bu durum giderek bir tahammülsüzlüğe dönüşmüş durumda. Hatta o kadar ileri gitmiş ki hoşumuza gitmeyen bir şeye hemen karşı çıkıyoruz, küçümseme ve tahammülsüzlük gösteriyoruz.
Başkasının kusurunu örtmekte gece gibi ol diyen Mevlana’nın yaşadığı Anadolu da bugün yere ve göğe sığmayan bir yıpratma, küçük görme ve tahammülsüzlük var.
Öyle ki, apartmanda komşuya karşı, sokakta çocuğa karşı, trafikte diğer araç sürücülerine karşı, toplumda kendine benzemeyene karşı, cinsiyetler arasında savunmasız ve güçsüz olana karşı inanılmaz bir şekilde yükselen bir tahammülsüzlük var. Ve bu tahammülsüzlük maalesef kavgalara, cinayetlere, komplolara, kin ve düşmanlığa dönüşmüş durumda.
“Hangi çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi kuş, farklı ötünce diğerine yasak koyar?
Derisinden, dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar...”
Bukowski’nin dili nedense günümüz dünyası için yabancı, hatta bu şiirini yazarken bile tedirginim, neticede ikmali olmayan bir dünya burası. Değiştiğini ve geliştiğini iddia ettiğimiz dünyada Bakarsın çiçekler “sarı” olanlara düşmandır artık. Ya da kuşlar gagalayarak öldürüyordur “ötekileri”
Bukowski’yi anlamak için içmeye gerek yok. Ya da Bukowski okuyunca dinsiz de olmaz insan. Doğruya doğru demek erdemdir. Yanlışın karşısında durmak da haktır. Toplumlar yanlışa yanlış diyemediği sürece ne bir adım ileri gider, nede muasır medeniyetler seviyesi bizim bu anlayışımıza göre bizi kabul edebilecek bir seviyededir.
Kuşların kuşlara düşmanlığı yok da insanın insana kini her dakika patlamaya hazır bir volkan gibi. Birkaç örnek verecek olursam, tahammülsüzü daha iyi tanıyacağınızı sanıyorum.
Sen ne anlarsın!Bir tahammülsüzlüktür!
Sen kimsin!Bir tahammülsüzlüktür!
Ben daha iyisini yaparım.Bir tahammülsüzlüktür!
İki koyun güdemezler.Bir tahammülsüzlüktür!
“Burası Kadıköy buradan çıkış yok” bir tahammülsüzlüktür!
Ağanın p… üstüne p… olmaz bir tahammülsüzlüktür!
Trafikte gereksizce kornaya yüklenmek, tahammülsüzlüktür!
İşte bunları duyunca bilin ki bir bastırma furyası ile karşı karşıyasınızdır. Tahammülsüzlüğün Nirvana’sındasınızdır. Oysa erdemli insan hoş görür, alttan alır, saygı duyar, incitmemeye çalışır. Fikirlerdir bizi yaşatacak olan der ve ne kadar fikir o kadar ilerleme, yükselme, muasır medeniyetler seviyesine yaklaşma demektir der.
Şimdi soruyorum size;
Kimin neyi iyi yaptığına kim karar verebilir? Kim sizi yok sayabilir? Kim size gözdağı verebilir, parmak sallayabilir? Kimin neyi iyi yaptığına ancak o alanda uzmanlaşmış kişiler karar verebilir ama asla yargılayamaz. İnsan her alanda uzmanlaşamayacağına göre demek ki, ciddi bir tahammülsüzlükle karşı karşıyayız.
Darvin’in kullanılmayan organ körelir tezi günümüzde kullanmadığımız sözcüklere, kullanmadığımız duygulara, kullanmadığımız iyi niyetlere evirildi ve bizi terk ediyor.
Kim ki tahammülsüz ise Orhan Pamuk’un deyimiyle “evdeki zalim” o’dur, toplumdaki zalim o’dur, içimizdeki zalim o’dur. Tahammülsüzlük günümüz toplumunun ön adı ve ön koşulu olmuş ise dünyayı yöneten kargaşadır, terörizmdir, Vandalizm’dir.