Onunla son kez 12 Şubat Cuma günü saat 18 ile 18.30 gibi görüşmüştük…
Eşyaları nakliye aracına yüklenmiş ve Ankara’ya doğru yola çıkmıştı…
Kendisi de ardından Malatya’daki son gecesini geçireceği Öğretmenevi’ne gitmek amacıyla taksiye binmişti… 13 Şubat Cumartesi günü sabah uçağı ile Malatya’dan ayrılacaktı…
Ağlamaktan doğru dürüst vedalaşamamıştık… Birbirimizle ne tokalaşabilmiş ne de sarılabilmiştik…
Bir kez ellerimizi tutabilsek ya da sarılabilsek kim gelirse gelsin bizleri ayıramayacaklarını biliyorduk…
Biliyorduk, çünkü bizi bağlayan kan bağı değil can bağıydı… Yılların birlikteliğiydi… Gönül bağıydı… Sevgi bağıydı… Dostluk bağıydı…
Sadece taksiye binmeden önce son kez bir resim çekilebilmiş ve aracın ardından gözyaşları arasında el sallayarak ayrılmıştık…
Eve gidene kadar gözyaşlarımdan yolu göremeden sandalyemi nasıl sürdüm bilmiyorum…
Eve vardığımda mesajlaştık… Sağ salim eve varıp varmadığımı soruyor ve hasta olurum diye üzülmememi istiyordu…
Onu daha fazla üzmemek için tamam diyerek sabah erken kalkacağı için yatıp uyumasını ve dinlenmesini söyledim…
Yoğun duygular arasında ve yüreğimde hissettiğim acıdan dolayı sosyal medya sayfamda “Can’ım tenimden ayrıldı…” yazarak paylaştıktan sonra ağlayarak uyumaya çalıştım…
Oysa ne o, ne de ben sabaha kadar uyuyamadık…
Aklım(ız)da tek bir cümle vardı, “Artık hayatlarımız eskisi gibi olmayacak…”
O’na en ufak bir şey olacak olsa ya da bana birbirimizin yanına artık gidemeyecektik… Bir derdimiz, bir sıkıntımız olduğunda birbirimizin yanında olamayacak ve paylaşamayacaktık…
Çünkü aramızda istediğimiz an aşamayacağımız yollar ve engeller vardı…
Malatya’dan ayrıldığı günden sonra da her zamanki gibi sabah ve akşam günlük telefonla gerek sesli gerekse de görüntülü görüştük… Yeni hayatımıza adapte olabilmemiz için birbirimize moral vererek destek olmaya çalıştık…
Ta ki son görüşmemizi yaptığımız 1 Mayıs Cumartesi gününe kadar… O gün her zamanki gibi sabah günaydınlaşmıştık… Öğle saatlerinde mesaj yazdım yanıt vermedi… Akşama doğru ise cep telefonuna mesaj yolladım… Mesajı alır almaz internetini açtı… Cevap yazdığını fark edince sesini duymak için hemen aradım… Son konuşmamız olduğunu sesini bir daha duyamayacağımı bilemeden bir dakikalık bir konuşma yaptık…
Yorulduğunu ve bu nedenle uzandığını söyleyince uzanmakla iyi yaptığını en azından vücudunun dinleneceğini söyledim… Sesi yorgun, bitkin gibi uzaktan gelir gibiydi…
Onunla son konuşmamız işte bu oldu… O gece içimde nedenini bilemediğim bir sıkıntıyla uyumaya çalıştım…
Sabah olur olmaz yine ilk işim sosyal medyada günaydın mesajı yollamak oldu… Normalde mesajı alır almaz kısa da olsa yanıt yazardı… Mesajın okunmadığını görünce merakım artmaya başladı… Kısa bir süre sonra tekrar mesaj yolladım yanıt vermedi… Öğleye kadar dönüş yapmasını bekledim ve yanıt gelmeyince bu defa cep telefonuna “Nasılsın iyi misin, dünden beri sende bir şey var sanki merak ediyorum seni.” yazarak yolladım… Yine ses gelmeyince artık dayanamadım ve aradım…
Telefonu ablası açtı ve sabah erken saatlerde kendisini aradığını ve iyi olmadığını söyleyince hemen evine giderek hastaneye kaldırdıklarını söyleyince kendimi kaybettim…
İşte giderken hep aklıma gelen korktuğum olay gerçekleşmiş ve ben oraya gidip yanında olamıyordum… Akşama doğru ise yoğun bakıma alındığını bildirdiler… Bildiğim bilmediğim ne kadar dua varsa okudum… Rahmetli babam ile vefat etmeden birkaç dakika öncesinde iç dünyamda konuştuğum gibi onunla da son nefesini verdiği saatlerde konuşuyordum… O da tıpkı babam gibi beni duymuş ve kırmamıştı…
O gece saatler geçmek bilmedi, sabahı nasıl ettiğimi bilemiyorum… Saat altı olmamıştı telefonun çalmasıyla içimden bir şey koptu… Açar açmaz acı haberi aldım…
Malatya’dan ayrılmasının üzerinden 2 ay 20 gün geçtikten sonra 3 Mayıs Cumartesi gecesi 23.50'de vefat ederek aramızdan ayrıldığını öğrendim…
O an dünyam yıkıldı… Sırtımı yasladığım dağım yıkılmış ve ben onun acısı altında kalmıştım… Ayrılışından itibaren içten içe yüreğimi yakan ateş henüz korlaşmamışken şimdi harlanarak tüm bedenimi sarmıştı… Yüreğimde sanki asırlık bir çınar ağacı kökünden sökülmüştü…
12 Şubat günü yazmış olduğum üç kelimelik “Can’ım tenimden ayrıldı…” sözü sanki gerçekleşmişti…
Acı haberi aldıktan sonra Malatya Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı Engelliler Koordinasyon Şube Müdürlüğüne ait engelli aracının tahsis edilmesiyle İbrahim Korkmaz ile birlikte son görevimizi yaparak onu ebedi yolculuğuna uğurlayabilmek amacıyla Ankara’ya gittik…
Her konuştuğumuzda yazın mutlaka ziyaretine gideceğimi ve kendisini göreceğimi söylerdim… Yaşarken değil de kara topraklar atında ziyaretine gideceğimi nereden bilebilirdim ki?
Vefatından birkaç gün önce yaptığımız bir konuşmada oranın suyunu içemediğini ve tadını alamadığını söyleyince doya doya içmesi için giderken bir damacana su götüreceğimi söylemiştim… Bu sözümü de tutarak yanımda götürdüğüm suyu mezarına dökerek son duasını okuduktan sonra onu orada bırakarak döndük…
Malatya'dan ayrılışına henüz alışamayan bu yürek şimdi yokluğuna nasıl alışır bilemiyorum…
Ankara’ya gidiş gelişimize maddi ve manevi destek veren Malatya Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Selahattin Gürkan'a ile değerli eşi Hafize Gürkan'a ve Engelliler Koordinasyon Şube Müdürlüğü çalışanlarına özellikle çok teşekkür ediyorum…
Arayarak taziyelerini ve üzüntülerini bildiren yüzlerce yüreği güzel insanlardan onun hakkında o kadar anlamlı, o kadar güzel ve o kadar da sevgi dolu sözler duydum ki anlatacak, ifade edecek kelimeler bulamıyorum... Herkese ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum…
Hepimiz ondan çok razıydık, Allah'da ondan razı olsun, mekânı cennet, devri daim, ışıklar yoldaşı olsun…
Can’ım tenimden ayrıldı…
Paylaş