Bu yazıyı yazmama “ENGELOJİ” adlı kitabında “Atasözleri, Deyimler ve Biz” başlıklı yazısı ile esin kaynağı olan kalemdaşım ve mücadele arkadaşım Aliye YÜCEL’e teşekkür ediyorum.
İlk engelli insan ne zaman dünyada yaşamıştır diye merak edenler bilsinler ki engellinin varlığı hemen hemen insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlığın varoluşuyla ortaya çıkan engelliler, günümüze kadar bazı toplumlarda ötelenerek toplum içinden dışlanırken bazı toplumlarda da eve, dört duvar arasına kapatılarak insan içine çıkarılmamışlardır.
Birçok toplumda ise engellilik “Yaratıcı/Yaratan” tarafından verilen bir ceza olarak görülmekte ve düşünülmektedir. Ailenin veya engellinin kendi yaşamında yaptıkları ya da işledikleri, “ayıp”, “günah”, “suç” ve benzeri gibi değerlendirilen nedenlerden dolayı yaşanan engellilik, Allah’ın verdiği bir ceza olarak görülmüştür. Engelliliğin Allah’tan gelen ya da Allah’ın verdiği bir ceza olarak düşünülen engelliler ise sürekli “öteki” olarak nitelendirilmiş ve “ayrımcı” bir yaklaşıma maruz kalmışlardır.
Bununla ilgili geçmişten günümüze kadar bakıldığında toplumların/toplulukların sosyokültürel geleneksel kültürleme ile aktarımlarında uyageldikleri birçok uygulama vardır. Kuşaktan kuşağa, örneğin; sözlü aktarımlardan olan ve kendisine uygulama alanı bulan atasözleri ve deyimlerin büyük bir yer kapladığı görülmektedir. Atasözleri ve deyimlerimiz; sözlü kültür ve sözlü iletişim ile birlikte, yazılı kültür ve yazılı iletişimi besleyen temel kaynaklardır.
Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan bu atasözleri ile deyimlerimiz elbette çok önemli ve anlamlıdırlar. Kullanılan atasözleri ve deyimler toplumun inanç, kültür, duygu ve düşüncelerinin dışavurumunu yansıtır. Kullandığımız dil olan Türkçe ise bu yönden çok zengin bir dildir. İnsanların evlilik, iş yaşamı, doğa olayları, insan ilişkileri ve benzeri gibi birçok konuda yaşanmış olan olayları ve anlatılmak istenileni daha iyi anlamalarını, kavramalarını sağlamaktadırlar. Ancak ne yazık ki tüm atasözleri ile deyimler için çok anlamlı olduğunu, doğruyu ve güzeli anlattığını söyleyemeyiz. Özellikle de bunlar arasında engellilerle ilgili kullanılan atasözleri ile deyimler için.
Geçmişten günümüze kadar toplumların engellilere karşı bakış açısı olumlu olduğu kadar olumsuz da olmuştur. Olumlu ya da olumsuz olan bu bakış açılarının günlük hayatımızda kullanılan atasözleri, deyimler ve sözcüklere de yansıdığını yer yer görmekteyiz.
Hepimiz de çocukluğumuzdan itibaren doğup büyüdüğümüz ve yaşadığımız çevrede engellilerle ilgili “topal, sağır, kör, dilsiz, lallik, deli, kolsuz, parmaksız, kambur, cüce, çolak” ve benzeri gibi sözleri duymuş ve hatta kendimiz de kullanmış da olabiliriz. Duyduğumuz ve hatta kullanmış olduğumuz bu sözlerin birçok atasözleri ile deyimlere de yansıdığını görmekteyiz. Önemli bir kültürel aktarım aracı olan atasözleri ve deyimlerde engellilerle ilgili günlük yaşamda sıkça kullanılan tanımlamaların bulunduğunu belirtmiştim. Engellilerle ilgili kullanılan ve günlük yaşantımızda kullandığımız atasözleri ile deyimlerimiz arasında yer alan bu sözleri incelediğimizde olumlu olmaktan çok olumsuz yönde kullanıldığını ve yer aldığını görürüz.
Hoşumuza gitse de gitmese de doğayla, insanlarla, yaşamla, evlilik ve iş hayatıyla ve benzeri gibi konularda söylenerek kullanıldığı gibi engelliler için de kullanılan ve bilinçaltımıza yerleştiği için bazen elimizde olmadan bizlerin de kullandığı ayrımcılık ve ötekileştirici anlam taşıyan kalıplaşmış olan bu atasözleri ile deyimlerden bazılarına bir göz atalım…
Doğacak çocuklarını sabırsızlıkla bekleyen çiftlere doğumun ne zaman olacağı ve doğacak bebeğin kız mı erkek mi olduğu sorulduğunda: “Kız veya erkek olsun hiç fark etmez. Yeter ki eli ayağı düzgün olsun.” diye cevap verilir. İyi niyetli olarak ve art niyetli olmadan söylenen bu sözleri bilmeyen, söylemeyen ya da duymayan olduğunu sanmıyorum.
Aile ve akraba çevremde de doğacak bebekler için iyi niyetli olarak söylenen bu sözü duyduğumda çok yadırgardım ve içten içe de üzülürdüm. “Eli ayağı düzgün olsun da...” derken elbette doğacak bebeklerinin sağlıklı doğmasını herkes gibi ben de isterdim. Ancak eli ayağı düzgün olmasa ne olurdu? Dünyanın sonu mu olurdu? Peki, ben ve benim gibi milyonlarca engelli insan var, bizler için ailelerimiz ve çevrelerimiz için dünyanın sonu geldi mi? Gelmedi elbette!.. “Eli ayağı düzgün olsun.” denmektense, “sağlıklı olsun da…” dense daha iyi olmaz mı? Hem engelli insanların da incinmesi önlenmiş olunur bu sayede…
Yaşı bir hayli ilerlemiş ve o güne kadar hiç evlenmemiş insanların bir an önce evlenmesi amacıyla çevresinin yaptığı sözlü baskıda: “Kör topal deme birisini bul!” derken iyi veya kötü idare edecek, yarım yamalak da olsa kimi bulursan bul denmek istenmektedir. “Bu yaştan sonra seni ancak kör topal bir engelliden başkası almaz.” düşüncesini ifade etmek amacıyla dahi kör topal kelimesi kullanılarak engelliler küçümsenmek istenmiştir. Sanırınız ki kör topal denen engelli olan insanların karşısına kim çıkarsa çıksın sevmek, sevilmek, beğenmek, beğenilmek gibi bir tercih yapma, seçme hakkı yokmuş da her geleni kabul etme zorunluluğu varmış gibi bir olgu yaratılıyor. Oysa: “Bu yaştan sonra seni ancak kör topal bir engelliden başkası almaz.” denmesindense “kişiliği, karakteri güzel olan birini bul” dense engelliler de küçümsenmemiş ve rencide edilmemiş olmaz mı?
Yine evlenmemiş ve yaşı ilerlemiş kızlar için çevresindeki insanlar tarafından üzülmemelerini sağlamak ve motive etmek amacıyla: “Kör atın kör alıcısı olur.” ya da “Kör satıcının kör alıcısı olur.” atasözleri söylenmektedir. Oysa bunu bu şekilde izah ederek engellileri küçük düşürüp rencide etmeye gerek var mı? Bir tarafı motive edeceğiz derken diğer tarafı rencide ettiğimizin, küçük düşürdüğümüzün farkında değiliz. Burada anlatılan açıklamanın ve kullanılan atasözünün gerçeği ve doğrusu ise: “Her malın bir alıcısı olur.” şeklindedir. “Her malın bir alıcısı olur.” atasözüyle anlatılmak istenen de “Ticarette, ne satılırsa satılsın mutlaka o mala ihtiyaç duyacak bir insan ortaya çıkacaktır.” şeklindedir.
Her insanın kendine göre edindiği arkadaş çevresi vardır. Değersiz, kötü, ahlaksız kişilerle ilişki kurup arkadaşlık yapan insanlar ister istemez bu arkadaşlarından etkilenecek ve onların kötü huylarını kapacaklardır. Bildiğiniz gibi insanın en çok etkileşimde bulunduğu kişiler, çevresinde ve yakınında bulunduğu insanlardır. Bunu anlatmak için kullanılan atasözünde de yine engelliler kullanılarak: “Körle yatan şaşı kalkar.” denmektedir. Bu atasözüyle de engelliler kötü huylu, ahlaksız, değersiz, hiçbir işe yaramayan, asalak gibi yaşayan, kalitesiz, değersiz ve benzeri gibi olduğu vurgulanmaktadır.