Yağmur Deyip Cama Koşuyoruz

Artık ne gök gürültüsü ne yağmur nede hülyalı anılar. Güzel ve umutlu günlerini bir bir bitiriyor dünya. O güzel insanların atlarına binip gitmesi gibi gidiyorlar.
Bu saatten sonra aklım, artık olmayan şeylerin saklama kılavuzudur!

Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmur beni götürecek yoksa beni

Atilla İlhan’ın Yağmur Kaçağı şiirindeki yağmurları bir daha görür müyüz bilemiyorum bildiğim bir şey varsa o eski yağmurlar bizi terk ettiğidir.
Mevsimlerin bu kadar kayması dünya için bir alarmdır. Acil önlem almaz Dünya ülkeleri olarak Kyoto Protokolüne dönmez isek, sonrası herkes ve her şey için çok geç olabilir.  

Sonbahar ve kışın bir buçuk ayı yağışsız geçmesi en azından kendi yaşam tarihim için görülmüş şey değil. 2 gündür azar azar yağan kar nedense gelecek için yeteri kadar umutlandırmıyor beni. Umarız yağmaya aralıklarla devam eder ve toprak suya doyar. Baharda toprak ve yeryüzüyle birlikte umutlarımızda tekrar yeşerir.

Karın yağması herkes gibi beni de mutlu etti ancak kar kimi için mutluluk iken dışarıda yaşayan evsizler ve sokak hayvanları için ciddi bir problemdir.Devletimiz evsizlere en azından bu kış günlerinde sıcak bir tas çorba ve sıcak bir yatak verirse şu soğuk günleri kayıpsız ve daha huzurlu atlatmış oluruz. Tabi sokak hayvanlarını da unutmamak gerekir. Duyarlı vatandaşlarımızı dakapılarının önüne bir kap yemek koymayabekliyoruz.
Hastalıklar, ekonomik buhranlar, geçim sıkıntısı derken karın romantizmini artık kimse umursamıyor. Şairinde dediği gibi “kar, üşüyen bir halk için asla romantik yağmıyor.”

Bazı şeyler bazı şeyleri hatırlatır ya insana. Hatırlayanda mıdır suç, yoksa hatırlatan da mı onu tartışa durun.Gerçek şu ki yağmur bizi terk etti. Hoyratça bağına girilmiş bir dünya sonsuz değildir. Ormanlar tükenebilir, toprak tükenebilir, su tükenebilir, insan tükenebilir. Hiçbir şey ama hiçbir şey sonsuz değildir.

Sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Mevsimlerin telaşı yok. Telaşı olan biziz. Sıcaklıklar ocak ayının yarısını bile ortalamanın6-8 derece üzerinde tamamladı. Önümüzdeki haftalarda da böyle gidecek gibi. Yağış açısından da beklentiler gerçekleşmedi. Batı bölgeler için barajlar alarm veriyor. 

Ajanslar kendini yorup uzaklara gitmek istemediği için ancak İstanbul’un kuraklık haberlerini veriyor. Ancak İç Anadolu da, Güneydoğu Anadolu da bizim yurdumuz ve buralarda da hala kış tam anlamıyla gelmiş, yağışlar yağmış değil.

Eğer yağışlar yağmazsa 2021 yılı da felaketler yılı olacak gibi görünüyor. Kuraklık şiddetlenerek her yıl artıyor. Yağışlar yeterli seviyede gerçekleşmez ise 2021 yazı rüzgar erozyonu hiç görülmemiş seviyelere ulaşacak,tarım alanları sulanamayacak, içme suyu ihtiyaçlarımız karşılanamayacak.

Vücudun 2/3 su, ülkede de ciddi su kaynakları var ancak ne suyu tutacak yeteri kapasitede baraj var nede durumu anlayacak bir havsala. Dünyada birçok ülke yağmur sularını toplayıp arıtarak tekrar kullanıyor. Biz onlara imrenmek yerine burun kıvırıyoruz. Nitekim tehlike penceremizden bakınca anlaşılamıyor.

Türkiye tatlı su kaynakları yönünden zengin gözükmesine rağmen, sanıldığı gibi su zengini ülkeler arasında değildir. Kişi başına düşen yıllık 1.430 m3 su miktarı ile ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Su tasarrufunda gerekli önlemlerin alınmaması durumunda ülkemiz gelecekte su sıkıntısı çeken ülkeler arasında olması kaçınılmaz bir gerçektir. 

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmektedir. Eğer su kaynaklarımızın aynı şekilde korunacağını varsayarsak bile yıllık kişi başına düşen su miktarı 1.100 m3 civarında olacaktır. Bu miktardaki su, ülkemizin 2030 yılında SU FAKİRİ ülkeler arasına gireceğini göstermektedir. 

Gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakabilmek için su kaynaklarımızın akılcı bir şekilde ve tasarruflu kullanılması zorunludur.

Su kaynaklarımızı verimli kullanmanın yanı sıra kullandığımız suyun da mutlaka geri dönüşümünü sağlayıp içme suyu kalitesinde suya ihtiyacımızın olmadığı alanlarda kullanmamız gerekmektedir. Gri suyun geri kazanılması şarttır. 

Gri su fosseptik atığının karışmadığı sudur. Bu suyu lavabo ve duşlardan topladıktan sonra özel filtrelerden geçirerek rezervuarlarda,bahçe sulamada,kaba temizlik işlerinde,yangın suyu depolarında vb. kullanabiliriz. 

Doğanın dengesinin bozulması yine biz insanoğlundan kaynaklanıyor. Doğaya bilinçsizce atılan atıklar, takılmayan filtreler, kimyasal kullanımları, savaşlar, nükleer denemeler, yeraltı sularının sondaj yoluyla bilinçsizce çıkarılması derken dünyanın sonunu kendi elimizle getiriyoruz. Bu gidişle“sıfır atık, temiz çevre sloganları” billboardlarda sadece bir yazı olarak kalacak.

Bölgemiz açısından da kuraklığın ciddi sonuçları olacak, başta tarım ürünleri olmak üzere kayısı ve tütün üreticisi ciddi verim ve ürün kayıpları yaşayacak, belki içme suyu konusunda da kesintiler yaşanacak.

Orhan Veli’nin kulakları çınlasın, ‘bizi havaların güzelliği değil, susuzluğu mahvedecek’
En ufak tıkırtıda, yağmur deyip cama koşuyorum. “Heyecan, anlık da olsa hepimizi parkinson yapıyor.”Yeni çiçeğimi ekiyorum bahçeme, kaktüsler sarıyor dünyayı.

“Şimdi rüzgarlar soğuk eser yüzünüze
Hüzün verir yağmur sularından geçen bulutlar
Bayırlarda yol alan posta arabaları
Şimdi birbirinden ayrı yaşar kurtlar, kuşlar
Sular çakıllardan ayrı akar.”

Ömrümüzün karabatağı olup çıkıyor su, şimdilik batıp batıp çıkıyor. Ya sonrası?


 

YORUM EKLE