8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü; tüm dünyadaki emekçi kadınların; kendilerini ailede, toplumda, siyasal, sosyal ve ekonomik alanlarda eşit bir birey olarak görmeyen zihniyetlere karşı dayanışma ruhuyla hareket ederek; toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadının insan haklarının ihlal edilmesinin ortadan kaldırılması için gerekli eğitim, kültür, ekonomik ve yasal alanda çalışmalar yapılması taleplerini dile getirdikleri MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜDÜR.
Bugün yürütmekte olduğumuz mücadelede çok daha fazla dayanışmaya ihtiyacımız vardır. Kadınlar olarak bizler başka bir dünyanın mümkün olabileceği çığlığını omuz omuza atmak durumundayız.
Maalesef dünyada eşitsizlik, yoksulluk, şiddet ve savaşlar giderek artmaktadır. Bizler savaşı, yoksulluğu, eşitsizliği, şiddeti arttıran sistemi sorgulamadan ve değiştirmeden kadının insan haklarının ihlalinin ortadan kaldırılamayacağının bilinciyle, insanları yoksulluğa iten, eşitsizliğe,şiddete ve savaşa yol açan bu sömürü düzeninin değişmesi gerektiğinin bilincindeyiz.
Ülkemizde toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımız ne yazık ki eşit bir şekilde eğitim ve istihdam olanaklarına ulaşamamakta, kültürel ve siyasal alanda yeterince temsil edilememektedirler. Kadınlarımızın büyük çoğunluğu mülksüz,yoksul ve emekçidir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaygın olması toplumsal ilerlemenin önündeki en önemli engeldir.Aile içinden başlayarak kamusal alana yayılan cinsiyet ayrımcılığı ve cinsiyet eşitsizliğine neden olan politikalar,kadının insan haklarının ihlalinde başrol oynamaktadır.
Kadının özgür bir birey olması kültürel, tarihsel ve dinsel gerekçelerle engellenemez. Bu gerekçelere dayanılarak kadınlarımız eğitim hakkından, iş hayatından, toplumsal yaşamdan uzaklaştırılamaz.
Kadınların ev içinde harcadıkları ücretsiz emeğin yok sayılması engellenmelidir.Kadın emeğinin görünür olması sağlanarak,ekonomik olarak değerlendirmeye alınması gerekmektedir. Aile bireylerinin bakımını ve ev işlerinin yapılmasını kadının görevi olarak kabul eden,devlet politikasından vazgeçilmeli,ücretsiz bakım ve ev işleri kamu hizmeti olarak devlet tarafından sağlanmalı ve bunun içinde alt yapı oluşturularak sosyal koruma politikaları oluşturulmalıdır.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanarak,kadınların eğitime erişimleri sağlanmalıdır.Kız çocukların eğitimlerini bırakmalarına yol açan 4+4+4 sistemi terk edilmelidir.Yine istihdam alanında kadınların önündeki engeller kaldırılmalı ve kadının ekonomik bağımsızlığına yol açacak istihdam politikaları oluşturulmalıdır.
Kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayatın karar alma süreçlerine etkin ve eşit biçimde katılmaları için eşit fırsatlar tanınmalıdır.
Kadına karşı gerek politikada,gerek medyada gerekse dini alanda kullanılan dilin erilleşmesi önlenmelidir.Laiklik ilkesinden uzaklaşılmasının en olumsuz etkileri kadınların üzerinde hissedilmektedir. Bu nedenle Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden uzaklaşılmamalı,demokratik, laik bir sosyal devlette kadının eşit ve özgür bir birey olduğu devletin tüm kurum ve kuruluşları tarafından içselleştirilmeli ve kadın haklarına aykırı hiçbir söylem ve eyleme izin verilmemelidir.
Ülkemizde son yıllarda kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin sayısı hızla artmaktadır. Kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile doğrusal ilişkisi olup, toplumsal cinsiyet eşitsizliği önlenmeden şiddetin de ortadan kalkmayacağı açıktır.
Kadına karşı şiddetin önlenmesinin ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının güvencesi olan 6284 sayılı yasaya,İstanbul Sözleşmesi’ne ve nafaka hakkına karşı son yıllarda yürütülen haksız propagandayı endişeyle izliyoruz. Hak savunucusu olarak bizler;yasalarımızın uygulamadan kaynaklı sorunlarının çözümünü talep ederken, kadını özgür bir birey olarak kabul etmeyen zihniyetin planlı ve sistematik olarak siyasi zeminin uygun olduğunu düşünerek nafakanın kaldırılması ve İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın kaldırılması yönünde yarattıkları politik baskılarını görmekteyiz.Siyasilerden talebimiz siyasi baskıya direnerek, kadının insan haklarının ihlal edilmesine yol açacak kadın kazanımlarını geriye götürecek hiçbir yasal değişikliğe imza vermemeleridir.
Kadına yönelik şiddetin varlığında ve Aile Mahkemeleri’nin görevli olduğu alanlarda ve davalarda arabuluculuk ve uzlaştırma alternatif çözüm yöntemleri kabul edilmemelidir.
Kadınları toplumsal hayatın dışına iten ayrımcı ve cinsiyetçi politikalardan vazgeçilerek,kadını sadece ailenin bir parçası olarak gören,özgür birey olduğunu kabul etmeyen politik ve kültürel anlayış değiştirilmeli,kadınlara siyasal, sosyal ve ekonomik alanda yer açacak toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları samimiyetle uygulanmaya geçilmelidir. Kamu Kurum ve Kuruluşları cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmama ve eşitliği uygulamak için mekanizmalar oluşturmalı ve düzenlemeler yapmalıdır. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılık sonlandırmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanarak, kadının toplumsal konumu güçlendirilmelidir.
Uzun mücadeleler sonucunda elde edilmiş kadın hakları kazanımlarından vazgeçme çalışmalarına karşı sessiz kalmamız beklenmemelidir. Hak savunucu olarak bizler kadının İnsan Hakları mücadelemizi dünden daha büyük bir inançla ve dayanışmayla sürdürmeye kararlıyız.
Bizler,Türkiye Kadın Hukuku Komisyonu ( TÜBAKKOM ) üyeleri olarak; Cumhuriyet Devrimleri sonucunda ve mücadelelerimizle elde edilen kadın hak ve kazanımlarından geriye götürmeye yönelik her türlü zihniyetin, söylemin, girişimin karşısında olacağımızı, kadına karşı ayrımcılığın ortadan kalktığı, kadının eşit ve özgür bir birey olarak var olduğu, kadının insan haklarının ihlal edilmediği, barışın ve özgürlüğün var olduğu bir Türkiye ve Dünya için; kadın haklarının teminatı olan Atatürk Devrimlerine ve Laik Cumhuriyeti’mize bağlılıkla,mücadelemizi ve dayanışmamızı sürdüreceğimizi kamuoyuyla saygılarımızla paylaşıyoruz. 05.03.2020