İnönü Üniversitesi ve Malatya Valiliği’nin ortaklaşa hazırladıkları, Gregory Abû’l Farac Çalıştayı, Güney Asya Araştırma ve Uygulama Merkezi Çalıştay Salonu’nda yapıldı.
‘Gregory Abû’l Farac Çalıştayı’na İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Neslihan Durak, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Önal, Fen Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Tekin İzgi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Salim Cöhce, Mardin Artuklu Üniversitesi Süryânî Dili Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Bektaş, Prof. Dr. Cüneyt Kanat, Prof. Dr. Yousef Kourieyhe, Prof. Dr. Abdulmesih Saadi, Prof. Dr. Ebru Altan, Doç. Dr. Erkan Göksu, Dr. Öğr. Üyesi Fatma İnce, Dr. Öğr. Üyesi Murat Öztürk, İstanbul Metropoliti Yusuf Çetin, Mardin Metropoliti Saliba Özmen, Türkiye Süryânî Vakfı Başkanı Sait Susin, Kırklar Kilisesi Baş Papazı Gabriel Akyüz’ün yanı sıra akademik personel ve öğrenciler katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı okunarak başlayan çalıştay, açılış konuşmalarıyla devam etti. Dr. Öğr. Üyesi Fatma İnce konuşmasında Gregory Abu’l Farac’ın hayatı hakkında bilgi verdi:
“Abu’l Farac 1226 yılında Malatya’da doğdu. Küçük yaştan itibaren Süryânîce, Arapça ve Yunanca eğitimi aldı. Babası tabip Diyakon Ahrun’dan da tıp alanında eğitim aldı. 1243 yılında Moğol istilasından kaynaklanan sorunlar yüzünden ailesiyle Malatya’dan ayrılıp Antakya’ya yerleşti. Daha sonra eğitimini sürdürmek amacıyla Trablus’a gitti. Patrik İgnatiyos III. David döneminde Trablus’ta dönemin ünlü bir âlimi olan Nastûrî Yâkup’un yanında eğitim gören üç genç Süryânî din adamı vardı. Bunlar Saliba Bar Yâkup, Urfalı Cihet ve Abu’l Farac Bar Ahrun’du. 1246 yılında Patrik İgnatiyos III. David, bu kişileri yanına çağırarak Urfalı Cihet’i Akka’ya, Abû’l Farac’ı ise önce Kâhin ardından da Gregoriyos lakabıyla Gubos’a metropolit olarak kutsadı.”
İnce, Abu’l-Farac’ın devrin gelenekleri doğrultusunda tarih, tıp, fizik, matematik, astronomi gibi bilim dallarında da eğitim görmüş ve eserler vermiş aydın kimliğiyle karşımıza çıktığını ifade etti. İnce, Abû’l Farac’ın çocukluk ve ilk gençlik yılları ile din adamı göreviyle Malatya’da bulunmuş olması hasebiyle Malatya tarihinde önemli bir yeri olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Salim Cöhce çalıştayda, Malatya’nın yetiştirdiği ünlü tabip, tarihçi ve teolog Gregory Abû’l Farac ve eserlerinin yerli ve yabancı bilim adamları tarafından ayrıntılı şekilde ele alınacağını vurguladı ve Gregory Abu’l Farac hakkında kısaca bilgi verdi:
“1225 yılında Malatya‘da doğan Gregory Abu’l Farac İbrânî asıllı tabip Ahrun yani Harun’un oğludur. Daha genç yaşta pek çok alanda ilimle uğraşmaya başlamış sadece tarih alanında değil teoloji, felsefe, tıp, şiir, matematik, fizik, dil bilgisi, psikoloji gibi daha pek çok alanda eserler vermiştir. 1243’te Antakya’ya yerleşen Gregory Abu’l Farac hakkında elimizde teferruatlı bilgi bulunmamaktadır. Tarihle ilgili eserinin yani kronografyasının girişinde yer alan kendisiyle ilgili kayıtlar ona dair bildiklerimizin esasını oluşturur.”
Cöhce, Gregory Abu’l Farac’ın tarih alanındaki eserinin girişinde bulunan bilgilerden Malatya, Urfa ve Antakya’da bulunduğu süre içerisinde Anadolu coğrafyasında yaşanan pek çok olaya şahit olduğunun anlaşılacağını belirtti. Cöhce ayrıca, Gregory Abu’l Farac’ın 11. ve 13. yüzyıllara ait gözlemlerini hacimli bir eserde toplamasına rağmen bölgemizde ve ülkemizde Selçuklu tarihi araştırmacıları dışında pek bilinmediğinin altını çizdi.
Açılışta İstanbul Metropoliti Yusuf Çetin de konuştu. Çetin konuşmasında Doğu Bilimci 120. Süryânî Kilisesi Patriği Mor Ignatios Efrem 1. Barsavm’ın Süryânî yazarların hayatını kaleme aldığı “Saçılmış İnciler” kitabında Abû’l Farac için şu ifadeleri kullandığını belirtti:
“O, Süryânî tarihinin yetiştirmiş olduğu en bilgin, en seçkin insan olup, bilginin doruğuna ulaşmayı başarmıştı. Tanrı, onu yüksek akıl, harika bir zekâ ve alev gibi bir zihinle süslemişti. İnce fikirli, açık dilli ve hoş sohbet biriydi. Öyle ki en karışık olayları bile anında çözer, zorlukların üstesinden kolayca gelirdi. O, ömrü boyunca yazdığı yararlı eserlerle, Allah’a hizmet etmiş, batıl olanı yıkmıştır. Tanrıbilim, felsefe, hukuk, mantık, ahlâk, tarih, dilbilgisi, astronomi, tıp, şiir, mizah, matematik, psikoloji gibi değişik konularda verdiği muhteşem eserler, bugün bile uluslararası otoriteler tarafından takdirle karşılanmaktadır.”
Çetin, Süryânî dili, kültürü ve Abû’l Farac’ın doğduğu şehir olan Malatya hakkında bilgi verdi. Süryânîlerin (Aramiler), Anadolu ve Ortadoğu’daki mazilerinin M.Ö. 2 bin, bazı bilim adamlarına göre ise 3 bin yılına kadar gittiğini belirten Çetin, Kutsal Kitab’ın ilk sayfalarında Aramilerden söz edildiğini, henüz M.Ö. 8. yüzyılda Kutsal Kitab’ın bir kısmının Aramiceye çevrildiğini vurguladı. M.Ö.7. yüzyılın sonlarında da Aramicenin Çin’e kadar tüm doğu coğrafyasında hem ticarî hem de diplomatik dil olarak kullanıldığını dile getirdi. Çetin Mısır, Fenike ve Pers krallarının bu dilde mektuplaştığını, M.Ö. 6. yüzyılda ise, Pers Kralı Kirus’un Aramiceyi imparatorluğunda resmi dil olarak kabul ettiğini belirtti.
Arap kabilelerinden Nebatiler ve Palmiryalıların Aramiceyi konuştuğunu ifade eden Çetin halkın da Aramice konuştuğunu bu sebeple İsa Mesih’in de bu dilde konuştuğuna değindi. Arami alfabesinin, diğer dillerin de alfabelerini etkilediğini belirten Çetin, Nil Nehri’nden İndus Irmağı’na kadar olan bölgede asırlar boyunca hâkim olan bu dilin M.Ö. 4. yüzyılda Büyük İskender’in fetihlerinden sonra resmi dil hüviyetini kaybettiğini, M.Ö. 7. asırdan sonra da Arap yayılmacılığı sebebiyle yerini Arapçaya bırakarak günlük konuşma dili olmaktan çıktığını belirtti.
Malatya’nın kervan yollarının kesiştiği refah seviyesinin yüksek bir ticaret merkezi olduğuna değinen Çetin, Malatya’nın kilise tarihinde önemli bir yeri olduğunu, şehirdeki metropolitlik bölgesinin zamanının en büyüğü olduğunu bu sebeple de 969 yılından 1058 yılına kadar Süryânî Kilisesinin Patriklik merkezinin Malatya olduğunun altını çizdi.
Malatya’nın çok sayıda din bilgini, filozof, yazar, tarihçi ve bilim adamı yetiştirdiğini ifade eden Çetin, bunların arasında Süryânî tarihçiliğinin önemli ismi Patrik Mor Mihael Rabo’nun da bulunduğunu vurguladı. Mihael Rabo’nun “Dünya Tarihi” adlı kitabının, 12. yüzyıldan sonra gelen tarihçiler için çok önemli bir kaynak olduğunu belirten Çetin, kitapta kullanılan ve isimleri zikredilen, Kayserili Özebius, Kilisli Teodore, Efesli Yuhanun, Urfalı Yâkub, Malatyalı İgnatios, Bar Salibi, Sozomen gibi birçok ünlü tarihçiye ait kaynak eserlerin büyük kısmının günümüze gelemeden kaybolmuş olduğunu ve araştırmacıların bunları yazarın “Dünya Tarihi” isimli kitabından tanımış olduklarını dile getirdi.
Patrik Mor Mihael Rabo ve Mor Barebroyo Abû’l Farac başta olmak üzere Süryânî tarihçilerin, genel tarih bilgisine çok büyük ve çok özgün katkı sağladıklarını, onların kayıtları sayesinde 3. asır ile 13. asır arasında, özellikle Ortadoğu ve Mezopotamya tarihi hakkında ayrıntılı bilgiler edinildiğinin altını çizen Çetin, Süryânî Kilise adamlarının yaşadıkları zaman ve çevrede olan bitenler hakkında notlar almasının bir adet olduğunu ve kilise adamlarının hâlâ bu âdeti devam ettirdiklerini belirtti.Çetin, Süryânîlerin tarih boyunca yaşadıkları topraklarda, din, dil ve köken farkı gözetmeksizin diğer toplumlarla birlikte iç içe olduğunu, hoşgörü ve tolerans içinde ilim ve sanatla uğraşarak hayatlarını sürdürdüklerini ifade etti. Günümüzde çoğu eski eser konumunda olan kilise ve manastırların onarılmasında, devlet ve yerel yönetimlerin yardımcı olması, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Süryânî Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün açılması, İstanbul’da bir özel Süryânî anaokulunun açılması ve yakında temeli atılacak yeni bir kilise inşasına izin verilmesi gibi gelişmelerin, Süryânî dili ve kültürünü korunması ve geliştirilmesi adına sevindirici olduğunu dile getirdi.
İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay çalıştayda yaptığı açılış konuşmasında 1225-26 yıllarında iyi bir tabip olan İbranî Ahron/Harun’un oğlu olarak Malatya’da doğan Bar Hebraeus’un (Gregory Abû’l Farac) Selçuklu Türk tarih yazıcılığı açısından en önemli kaynaklardan biri olduğunu ifade etti.
Kızılay, İslâm literatüründe Arapça ismi Abû’l Farac ile tanınan bu değerli tarihçinin, devrin geleneklerine uygun olarak, sadece tarih alanında değil, teoloji, felsefe, tıp, şiir, matematik, fizik, dil bilgisi, psikoloji gibi alanlarda da eserler verdiğini dile getirdi.
“İslâm âleminin önemli bölgelerini gezmiş olması, Türkleri yakından tanıması ve Selçuklu Türkiye’sinde dünyaya gelmiş olması gibi hususiyetler, onu Selçuklu tarih yazıcılığı açısından önemli bir yere koymuştur” diyen Kızılay, Türk ve Müslüman olmayan bir müellifin Türklerin kendi dinlerinden ve milletlerinden olmayanlara karşı gösterdikleri hoşgörü ve adalet duygusunu yansıtması açısından da Abû’l Farac’ın kayıtlarının çok kıymetli olduğunu belirtti.
inonu.edu.tr- (Şükran SULUBAY)
Güncelleme Tarihi: 19 Kasım 2018, 06:15