Malatya Turgut Özal Üniversitesi Battalgazi Tarım Yerleşkesinde gerçekleşen deprem konulu panele İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, İl Jandarma Komutanı Albay Necmi İnce, belediye başkan vekilleri, kamu kurum ve kuruluş yöneticileri, akademisyenler ve üniversite personeli katıldı.
-“ Yaşananlar ve yaşanmışlıklar ne olursa olsun bizler Türkiye olarak dimdik ayaktayız”
Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut, panelin açılışında son dönemdeki terör ve tabii afetlerde şehit düşen ve hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dileyerek başladığı konuşmasında, ““Doğal afetlerin, terör saldırılarının, kazaların yüreklerimizi yaktığı günleri yaşıyoruz. Önce 24 Ocak Elazığ-Malatya depremi, İdlip’deki hain saldırı, Van’daki çığ düşme olayı ve son olarak dün İstanbul’da yaşanan uçak kazası. Yüreklerimiz yandı. Rabbim ülkemizi daha büyük afetlerden korusun. Yaşananlar ve yaşanmışlıklar ne olursa olsun bizler Türkiye olarak dimdik ayaktayız ve dimdik kalmaya devam edeceğiz. Doğal afetlerde yaşanan acıya rağmen milletimizi dimdik ayakta duruyor. Devletimiz, hükümetimiz olayın ilk saatlerinde vatandaşlarımızın yanı başında oldu. Ülkemizin lideri Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ilk gün bölgedeydi. İçişleri bakanımız, Sağlık bakanımız, Çevre ve Şehircilik Bakanımız olayın ilk saatlerinden itibaren bölgeye geldiler ve halen bölgede bulunuyorlar. Malatya’mızda yine ilk saatlerde valilimiz, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, jandarmamız, polisimiz. AFAD’ımız, 112’miz, itfaiye ekiplerimiz ve tüm kurumlarımız Doğanyol’daydı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde tüm kurumlarımız yaraları sarmak için canla-başla çalışıyor.” dedi.
-“ Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi bilimsel çalışmalara öncülük edecektir”
Rektör Prof. Dr. Karabulut, “6.8 şiddetindeki 24 Ocak Elazığ- Malatya depreminin sabahı ilk ziyaretimizi Sivrice ilçesine, ardından ise Doğanyol ve Pütürge ilçelerimize yaptık. Depremden hemen sonra sahada olduk. Depremin ilk saatlerinde üniversitemizin Battalgazi yerleşkesini vatandaşlarımız için açtık ve sıcak çorba hazırladık. Depremden etkilenen kurumlardan birisi olduk.
Rektörlük binamızda hafif hasarlar oluştu, kısa sürede hafif hasarlar tamir edildi. Deprem sonrasında Yeşilyurt Meslek Yüksekokulu’muzun binasını boşaltmak durumunda kaldık. Yeşilyurt Meslek Yüksekokulu’muz geçici olarak, altını çizerek ifade ediyorum, geçici olarak Battalgazi Tarım Yerleşkesi ’ne taşıdık. Beylerderesi Yerleşkemizde bu okulumuzun temelini kısa bir süre önce atmış, inşaatına başlamıştık. Önümüzdeki eğitim yılı başında okulumuzu tamamlamayı hedefliyoruz. Üniversitemizin Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi deprem bölgesinde teknik inceleme yaptılar.
Bu konuda Malatya Turgut Özal Üniversitesi farkındalık yapacaktır ve üniversitemiz Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi bilimsel çalışmalara öncülük edecektir. Üniversite olarak, depreme yönelik planlama, araştırma, gözlem, zararları azaltma ve hazırlık ile acil müdahale konusunda Malatya’mızın ve ülkemizin emrindeyiz. 1.5 yıllık bir üniversiteyiz, ama oluşturduğumuz kadrolarımız bu konuda ehliyet sahibidir.” şeklinde konuştu.
-“Depreme karşı hazırlık, toplumsal ve kamusal disiplini gerektirir”
MTÜ Rektörü Prof. Dr. Karabulut şu şekilde konuştu, “Dünyada doğal afetlerin yüzde 61’ini depremler oluşturuyor. Türkiye en etkin deprem kuşakları arasında bulunuyor. Ülkemizde nüfusun çok önemli bir kısmı, sanayimizin, enerji üretimimizin yine büyük bir kısmı deprem tehdidi olan bölgelerde yer alıyor. Bu nedenle depreme karşı alınacak önlemlerin anahtarı Bilim ve mühendisliktir. Şu gerçeği de dikkat çekmek istiyorum; depreme karşı hazırlık, toplumsal ve kamusal disiplini, toplumsal ve kamusal duyarlılığı gerektirir. Deprem konusunda bir kültür oluşmalı. Bilimin ve teknolojinin ilerlediği nokta ile depreme karşı alınan önlemlerin aynı derecede gelişmemiş olması toplumsal duyarlılığın bir sonucudur. Sağlam binayı yapmak da, sağlam şehirleri oluşturmak da toplumun duyarlılığına bağlıdır. Deprem konusunda istediğimiz kadar bilim ve mühendislik üretelim, toplumsal destek ve duyarlılık yoksa maalesef bir sonuç alamayız. Mühendislik hesapları yerine, bilim yerine el yordamı ve göz kararı ile bina yapıldığı sürece, şehirler inşa edildiği sürece maalesef acıları yaşamaya devam edeceğiz. Malatya olarak, bölge olarak, ülke olarak deprem bölgesindeyiz. Yaşam alanları ve yeni alt merkezler mutlaka depreme dayanıklı zeminlerde yapılmalı. Konutlar mutlaka deprem standartlarına göre inşa edilmeli. Depremde canlarımıza mal olan çok katlı süslü mezarlar yerine, süslü tabutlar yerine sağlam binalar ve tesisler yapmalıyız. Millet olarak, deprem gibi tabii afetlerde nasıl kenetleniyorsak, nasıl yaralarımızı sarıyorsak, nasıl birlikteliğimizi sağlıyorsak, depreme hazırlanma konusunda da aynı toplumsal refleksi yakalayabilmeliyiz. Halen depremin yaralarının sarılmaya çalışıldığı bir ortamda konuya duyarlı olarak böyle bir panel düzenledik. “
- “Dünyada bunun örneği yoktur”
İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy panelin açılışında yaptığı konuşmasında, Türkiye’nin çok badireleri, felaketleri, kazaları, krizleri göğüslediğini ifade ederek, “İnşallah bu milletle, yine bundan önce gösterdiğimiz duyarlılık ve hassasiyetleri tekrar ederek, yeniden atlatacağız ve önümüze bakıp devam edeceğiz. Yaşadığımız olayların hepsi aslında ülkemizin her alanda afetlere çok maruz kaldığının bir göstergesidir.” dedi.
Türkiye’nin genel anlamda bütün afetlere özelde de depreme karşı inanılmaz bir müdahale, arama-kurtarma ve iyileştirme refleksine sahip olduğunu dile getirerek, dünyada bunun örneğinin olmadığını belirten İçişleri Bakan Yardımcısı Ersoy, bunun sadece devlet olarak elde etikleri kabiliyetlerden kaynaklanmadığını kaydederek, “Millet olarak acayip bir refleksimiz var. Elazığ’da bir deprem oluyor, 6,8 çok ciddi bir deprem. Elazığ Sivrice, Maden, merkez çok ciddi şekilde etkileniyor. Kaç bina yıkılmış, ne olmuş, ne bitmiş bunu anlamayı, dinlemeyi hiç kimse beklemeden sabah olduğunda bir sayıyorsunuz 2 bin 173 kişi arama-kurtarmaya gelmiş. Nasıl geldiniz, ne yaptınız? Elazığ öyle çok kolay ulaşılabilecek bir yerde değil. Nereden çıktınız, nasıl oluyor, oluyor. 2 bin 173 kişi arama-kurtarma faaliyetlerinde sorumluluk almak üzere o gece Elazığ’daydı” şeklinde konuştu.
Deprem sonrası bölgeye birçok yardımın geldiğini kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yardım, ilan etmek zorunda kaldık. Bizim yardıma ihtiyacımız yok. Biz, yardım toplamıyoruz. Allah’a şükür buna ihtiyacımızda yok ama ‘Lütfen göndereceksiniz, şunları şunları gönderebilirsiniz ama mutlaka AFAD’a teslim edin’ ki ihtiyaç olanlara kontrollü bir şekilde dağıtımı yapabilelim, sağlıksız ürünlerin dağıtılmasına engel olalım ve onların hepsini gözden geçirelim, afetzedelerimizin refüze olmasına neden olabilecek kullanılmış, eskimiş kıyafetler gibi yardım malzemelerinin dağıtılmasına engel olalım. Yüzlerce kamyon ve TIR Elazığ ve Malatya’ya doldu. 4 lojistik depomuz malzeme dolu. 1002ün üzerinde elemanla onları sürekli tasnif ediyoruz, afetzedelere verilebilecek paketler haline getiriyoruz. Allah’a şükür afet olduktan sonra ki süreçte bugün 12.günü Malatya’dayım. Bakanımız Elazığ’da bende Malatya’da konuşlandım. O günden buyana Malatya’daki çalışmaları yakından takip ediyorum.”
Ersoy, Doğanyol’un, Kale’nin ve Battalgazi’nin en uzak mahallelerine yetkililer ile ziyaret gerçekleştirdiklerini anlatarak, Pütürge’nin hem uzak hem de hassas mahallelerine, twitler ve sosyal medya paylaşımlarıyla kaşınmak istenen mahallelere gittiklerini söyledi.
-“Allah devletimize zeval vermesin, duasıyla oradan ayrılıyoruz.”
Afetin üçüncü gününden itibaren deprem bölgelerini ziyaret ettiklerini kaydeden Ersoy, “Aç, açıkta kalan, ‘bana sıcak bir çorba ulaşmadı’ ya da ‘benim bir ısıtıcıya ihtiyacım var’ diyen, çadırda yaşamak durumunda kaldığı halde çadıra ulaşamamış olan hiçbir vatandaşımızla karşılaşmadık. Hiç çadır ihtiyacı yok anlamına gelmesin. Özellikle seçerek söylüyorum; çadırda kalmak durumunda olup da çadıra ulaşamamış ve jandarmamız, korucularımız tarafından çadırı kurulmamış hiçbir vatandaşımızla karşılaşmadık” diye konuştu.
Ersoy şu şekilde konuştu, “Türkiye’de yöneticisini yemeyen afet olmamıştır. Depremin üçüncü günü insanlar hükümet konaklarının önünde toplanırlar, ‘vali, kaymakam istifa’ diye bağırmaya başlarlardı. İnsanlar ne yapsın? Ankara’dan Afyon’da meydana gelen 2,5 saatlik uzağımızdaki bir depreme 3 günde çadır gönderememiş, Kızılay’ımız 3 günde bir sıcak çorba kaynatamamışsa insanların tepkilerini gösterebilecekleri tek yer; devlet olarak gördükleri hükümet konaklarıdır. Oralarda ‘istifa’ diye bağırırlar. Sonra bunun arkası toparlanamaz 15-20 gün sonra ‘toplumun gazını alalım’ diye vali ve kaymakamlar görevden alırlar. Bakanlar, devlet yöneticileri afet bölgesine protesto korkusundan gidemezdi. Bu ülkede bunların hepsini yaşadık. Bugün nerede bir afet olursa anında ilgili bakanlarımız mutlaka afet bölgesinde oluyor. Cumhurbaşkanımızda mutlaka afetin birinci ya da ikinci günü afet bölgesinde olabiliyor. Şu özgüvenimiz var; biz devlet olarak afet olmasa iyiydi ama oldu, Allah beterinden saklasın, bunun yaralarını sarmak için ne yapmamız gerekiyorsa bunu yaparız. Çıktığımız her meydanda, köy kahvesinde, Cemevinde, cami avlusunda gönül huzuru içerisinde şunu söyleyebiliyoruz; “bir isteğiniz var mı, sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı, bir eksiğimiz kaldı mı?” Her taraftan da “Allah devletimize zeval vermesin, deprem gecesinden itibaren devletimiz yanımızdaydı, hiçbir şeyimiz eksik edilmedi” duasıyla oradan ayrılıyoruz.”
-Deprem konulu "Farkında mıyız?" panelini
Sanat, tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Cemal Yurga’nın başkanlığında gerçekleşen deprem konulu "Farkında mıyız?" paneline konuşmacı olarak Prof. Dr. Hülya Taşkapan, “Ezilme sendromu” konusunda, Uzman Doktor Serdal Özdemir “Depremin ruhsal etkileri” konusunda, Dr. Öğretim Üyesi Çiğdem Ceylan “Malatya’nın deprem potansiyeli” ve Öğretim Görevlisi Fatih Aslan ise “Afet içinde afet” konusunda katıldılar.
Prof. Cemal Yurga, depreme hazırlanmanın önemli olduğunu belirterek, bu konuda üniversitenin sosyal duyarlılık gösterdiğini ifade etti.
Dr. Öğretim Üyesi Çiğdem Ceylan, “Ülkemizin büyük bir kısmı birinci derece deprem tehlike riskini taşımakta. Şehrimize bakıyoruz, önemli bir kısmı birinci derece deprem bölgesi olarak tanımlanıyor. Bu bölgede Pütürge, Doğanyol, Kale, Battalgazi ve Yeşilyurt’un bir kısmı, Doğanşehir ve Sürgü ilçelerini içeriyor. Doğu Anadolu Fay Hattının geçtiği Sürgü fayının yer aldığı önemli hasarların yaşandığı bir kısım. Halk; depremden korunma yöntemi konusunda bilinçlendirilmeli.
Zemin tanımlamaları yapılarak uygun alan ve önlemli alanlar net bir şekilde ortaya konulmalı. Bilimsel çalışmalara önem verilerek, yeni yerleşim yerleri oluşturulmalı, bu konuda konusunda uzman Yer Bilimcilerinin görüşleri dikkate alınmalıdır. Yapı güvenliği ve Yapı denetim faaliyetlerinin önemi vurgulanmalı” dedi.
Öğretim Görevlisi Fatih Aslan, “Depremde yapısal olarak yapmamız gereken evimizin içinde öncelikle yük, dolap veya benzeri şeyleri kesinlikle duvara monte etmemiz gerekiyor. Duvarlar çünkü onlar aynı zamanda duvara monte etmediğiniz bir gardolap sizin ölmenize neden olabilir ama monte ettiğiniz bir gardolap yaşamanıza neden olabilir. Kesinlikle merdivenlere koşmuyoruz. Balkonlara çıkmayın, pencerelerden atlamak kesinlikle büyük bir hata. Asansörleri birçok uyarıya rağmen kullananlar oldu, Bazı yerleşkelerde asansörlerin ağırlıklarıyla düştüğü görüldü asansörleri kullanmak çok büyük bir risk. Depremlerde boşluktaki bir asansör sizi hayatınızdan edebilir.” İfadelerini kaydetti.
Uzman Doktor Serdal Özdemir, “Biz inançları gereği toplum olarak birbirimize yardım ederiz. Bir depremde olay nedir, korku dehşet ve çaresizlik hissi ve müthiş bir korku, olayda kişinin ve yakınlarının da kaybedilme yaralanma yada ölme riski var. Bunlar ne yapıyor otomatikman beyni etkiliyor, kişi stres altında savaşa yakalanmış etkisi verebilir.
Yani savaş nedir; depremde nasıl savaşacaksın yakınların varsa onları kontrol altına alırsın çocuklarını korursun. Beyin bir adrenerjik deşarjı oluyor, adrenerjik deşarjında ne yapıyor, adrenalin salgılıyor, adrenalin salgılamadan önce çeşitli hormon öncüleri var bunlarda kişinin dikkatini arttırmaya yönelik bunların hepsi savunma mekanizması. Beyni anlamak çok imkânsız, yani çok zor, düşünsenize mili saniyede adrenalin salgılanıyor, bu bütün devreleri bütün vücudu aktive ediyor, adrenalin böbrek üstü bezinden kortizon salgılatıyor, vücut alarma geçiyor. Ne diyor vücut; bak bir tehlike var yakınlarda ve kendini korumalısın.” diyerek, deprem anında insanın yaşadığı ruhsal hali ve önlemlerine dikkat çekti.
Ezilme yaralanmalarını ve ezilme sendromunu anlatan Prof. Dr. Hülya Taşkapan; “Kurtarma faaliyetleri felaketin üzerinden 5 gün geçene kadar sürdürülmelidir. Hafif yaralı olanlar bile akut böbrek yetersizliği riskine karşı yakın gözetim altında tutulmalıdır. Empirik antihiperkalemik tedaviye özellikle erkeklerde sahada başlanmalıdır. Hastaneye başvuru sırasında ilk laboratuar incelemesi EKG olmalıdır. Ezilme sendromlu hastaların tedavisinde yoğun miktarda kan, kan ürünleri ve hemodiyaliz desteğine gerekebilmekte. Ortalama 4’er ünite kan, taze donmuş plazma, human albümini, Ortalama 8 seans Hemodiyaliz lojistik planlamada bu bilgiler göz önünde tutulmalı. Ezilme sendromu hayatı tehdit eden bir durumdur. Felaketzede mümkünse kurtarılmadan önce göçük altındayken damardan sıvı tedavisine başlanmalıdır. Ezilme sendromlu hastaları, göçük altına hiçbir belirti - semptom olmadan stabil kalabilirler; göçük altından çıkarıldıktan sonra bile, sadece birkaç belirti veya semptom gösterebilir ve çok hızlı bir şekilde durumları bozulabilir.” diye konuştu.
Sosyal Medya üzerinden bizleri takip ederek güncel gelişmelerden haberdar olabilirsiniz.
İnstagram Hesabımızı Buradan Takip Et
Facebook Hesabımızı Buradan Takip Et
Twitter Hesabımızı Buradan Takip Et